12 Haziran 2014 Perşembe

Anadolu pedagojisiyle çocuk terbiyesine dair notlar..

Bu notlar Ümmü Gülsüm Uğuz Arkadaşımın derlediği notlardır..Faydalanmak niyetiyle...

Çocuk yetiştirme 2 sütun üzerindedir.
1- Duyarlı hissedebilen bir çocuk olacak2- Etken olacak Yani duyarlı bir etken olacak.Tüm bunlar ancak 1) Kendi içine doğru derinleşebilmiş, kendi duygularını hissedebilen bir çocuğun o duygularını dizginleyebilmesi ve kontrol edebilmesi ile mümkündür. Eğer kişi kendi duygularının esiri olmuş ise o takdirde bu özelliklere sahip olamayacaktır çocuk. Kendi haz kanallarını kontrol altında tutabilmesi ancak o çocuğa insan muamelesi yapılmasıyla mümkündür. Eğer o çocuğa yetişmesi evresinde azarlanmış, terslenmiş, aşağılanmış ise bu çocuk kendi haz kanallarını kontrol altında tutamayacaktır. Aşağılanmış bir çocuğun kaybettiği özellik, iradesidir. İradesini kaybeder, nefsini kontrol etmeyi kaybeder. Aşağılandıkça, küçük düşürüldükçe, cezalandırıldıkça, mükafatlandırıldıkça, koşullandırıldıkça kendini duymayı kaybeder. Bir çocuk içinde yetiştiği aile itibarıyla insan olma fonksiyonlarını eda edebiliyorsa, HİSSEDEBİLME (Duyabilme) yeteneğinde olur. İçinde duyma, kalbinin şurasında duyma, acıyı duyma, sevinci duyma, heyecanı duyma. kulakla duyma demek değil bu. kalbi kıpır kıpır oluyor demektir. İçinde duyma, sızıyı duyma, hüznü duyma, her insan kendi elini göğsüne koysa işte şurası dediği yerde duyma, bazen kendisini ağlamaya, sevince iten içerdeki bir nokta. Bu işte çocuğun MANEVİ yaşamını organize eder. Allahı'ı duymada, kendini tanımada çok işine yarar. Kendi duygularını tanır. Kendi duygularını yönetir. Kişi nefsinin arzularını idare edemezse etrafındakilere zarar verir. Haz öteleme eğitimi olmayan kişilerdir bunlar. Dürtülerine edilgen olmuşsa, nefsinin arzusuna kapılmışsa ehliyetsiz araba kullanan gibidir. Nereye çarpacağı kime zarar vereceği belli olmaz. Dürtülerini elinde tutabilme iradesi kazandırmak lazım. ÇOCUK YETİŞTİRME YETENEĞİNİN ÖZÜ ÇOCUĞA İRADE KAZANDIRMAKTIR. Hem duyan, hem hisseden bir çocuk. Neden? Çünkü duydukça Allah'ı duyacak, çünkü duydukça empati yeteneği gelişmiş olacak, karşıdaki ağlayan kişinin hissini kendi kalbinde hissedecek, karıncaya basmayacak. Duyan bir kişi olacak. Aidiyet duygusuyla da ailesine bağlı olabilmesi, toplumuna bağlı olabilmesi, milletine bağlı olabilmesi, insanlığa bağlı olabilmesi ancak duyabilmesiyle mümkündür. Duyabilme yeteneği olmadan irade sahibi olmak çocuğu BİREYSEL yapar. Batı çocuğu duyarsız bir irade (özgüven) sahibi olmaya alıştırıyor. Ancak anlayabilen ağlayabilir. Ağlayabilmek bir erdemdir. Neyin erdemi? Duyuyor olmanın erdemi. Empati gücünün varlığı. Kalp damarlarının tıkanmadığını gösterir. DUYABİLMEK İÇİN => Hissedebilme Yeteneği... Empati...YENİDEN HİSSEDEBİLMEK İÇİN (ANNE - ÇOCUK)1- YAVAŞLAMASI lazım. Yavaşlamak...Teenni Rahmandan, Acele Şeytandandır.2- Kişinin kendi içine dönmesi, kendini dinlemesi, duygularının hareket ettiği noktadan ne geliyor olduğunu bilmesi lazım. Kendini odaya almak, koltuğa oturup gözlerini kapatıp hayret makamında sanki gökyüzünden sükunetle seyretmesi lazım. 3- Beş duyu organını kullanarak kainatın kendisine duyurduğu şeylere kulak kabartması lazım. Taaa içinde, kalbinde hissederek duyabilmeli. Kuş sesi, rüzgar, çiçek, yemek...4- Sessizlik. (Sesizlikle birlikte Kuran-ı Kerim dinlemek-okumak)

ÇOCUK EVİMİZE GELMİŞ AZİZ BİR MİSAFİRDİR. ADEM GÜNEŞ. (Siz misafire nasıl davranıyorsunuz, çocuğunuza nasıl davranıyorsunuz bir düşünün)

ÇOCUKLAR NASIL TERBİYE OLUR?Hayvanlar ceza ile, çocuklar vicdan ile terbiye olurlar.Vicdan Eğitimi (Terbiyesi)1- Güven Duygusu: Anneye güven duyma ile başlar. Anneye sınırsız bir güven olmalı. 2 sene anneyle yatmalı. 2. seneden sonra babaya güven duymaya başlar. 2- Aidiyet duygusu: Çocuk hangi aile içerisindeyse o ailenin huzurunu, keyfini, o ailede olmanın mutluluğuyla ben bu ailenin bir ferdiyim diye aitlik duygusunun gelişmesi lazım. Misal: Evde haftada 1 gün 1 saat kitap okuma günü yapılırsa o sessizlikte çocuk o aileye ait olmanın keyfini yaşar. Haftada bir gün sinema keyfi yapılıyor olması lazım. Anne mısır patlaklarını hazırlamış, masanın üstünde içecekler, ta ta ta taaam diyerek ışıklar kapatılıp film izlenebilir, cemaatle namaz kılınabilir. Aidiyet duygusundan sonra davranış eğitimi başlar. Merak duygusu ve sevme / sevilme hissi de yan unsurlar. Anadolu pedagojisinde ceza olmadığı gibi mükafat minimumdur. Çocuk otomatik olarak anne babayı sevmez. Anne-babanın kendilerini sevdirdikleri kadar sever.

Çocuklara eşit davranmayın, onlara ADİL davranın. 

İlaçla çocuğun tedavi edilmesi etik değildir. Çocuğun hızlılığı hastalık değilse anne baba yetersiz kendi çıkarı için ilaç vermek etik değildir.Acıyı duymak istemeyen insanın hareketleri hızlanır.Kendini duymak istemez…


Çocuk beklendiği gibi olmazsa eşe yansır, eşler arası iletişim çocuğa da geçer. Kısır döngü olur.Ailede kabul gördüğünü, kendini güvende hissetmesi halidir.Annem üzülecek babam kızacak korkusu olmamalıdır.Zıplamayan çocuklar sakar olur.Zıplama esnasında gerilme ve diğer hareketlerle beyin işlevini geliştirir.Çocuk kötü ve saldırgan değildir. Kendini korumak için..Saygısızlık değildir. Öfke değildir. Sebepsiz yere ısırmaz tükürmez vurmaz.Çocuk yetiştirmek geniş olmaktır.Çocuğun içerisinde yol haritası vardır.Çocuğun ruhen dengeli 1-var olduğu haliyle kabul görmesi2-duygusal yakını olması (güvenli bağlanma, anne reddetmezse, “2 yaşına kadar, sonra 3,5-4 yaş güvenli ayrılmadır. Kardeş ister. 3-koşulsuz saygı görmesi gerekir. Koşul öne sürmek kişiliksizleştirmedir.

Meslekler psikolojik olarak 1-makine meteforu ile çalışanlar: asker, doktor, hakimMesleği ile hemhal olur, bazı yeteneklerini kaybeder farkına varmaz. Fazla hissetmemesi lazım mesleği gereği. Duyusunu zayıflatması, itibar yüceltmesi, zamanın hızlanması gerekir. Eş ve çocuklar için lazım gelenler kaybolmaya başlar. 2-Hermalatik ile sorgulamayla duyularla çalışanlar, yazarlar, sanatkarlar….

Hiperaktif içinde sorun barındırdığından dolayı yılışıyor, duyarsızlaşıyor.Başkalarının istediği gibi olan sağlıklı değildir.Ergenlikte reform için ceza ve mükafat olur.Form döneminde 3-4 yaşındaki çocuklarda ceza mükafat olmaz.Kararlı durmak ceza vermek değildir.

Problem insan içi başka dışı başka olanlardır.Sahte benlik üretmiş Çocuğun yaptıkları yansıyandır. Benlik yapılanmasında sahte benlik üretmeye başladıysa problem var demektir.Kişilik; Yunancada tiyatro oyuncularının kullandığı maskedir. Dış dünyaya yansıttığı hali kişiliğidir. İç dünya ile dış dünya ne kadar yakınsa (algılanma ve içinde hissettikleri)Ergenlik döneminde en çok duyulan söz hiç çocuk olmadım ki…Öğrendikleri anne babasının zorla öğrettiği için meraklı değil.Kendini sunan çocuklar….

İrade ve vicdan kazanmamışsa çocuk eğitimi başarılıdır denemez.

İradeyi zayıflatan ceza ve mükafattır koşullandırma da aynıdır.Anne babasının istediği gibi davrananın iradesi zayıf olur.Var olduğu haliyle davranan kendini sunan çocuğa sağlıklı çocuk denir.

Pedagoji: Çocuğa tesir eden gelişim durumları ile eşler arası ve aile işi iletişimin çocuğa etkisini araştırır.Rolleri uyum içinde götürebilene sağlıklı kişi denir.

Duygusal ihtiyaçların karşılanması günler alacak bir şey değildir. Duygusallığın Doyurucu nitelik için vaktinde ilgilenmek ve yeterince ilgilenmek Adil davranışla ihtiyaclar görülür ve vaktinde görülürse duygusal ihtiyaç giderilmiş olur.

çocuk eğitiminde başarılı olmak isteyenler büyüklük tutkusundan kurtulması lazım.

GÜVEN, yemek istemediği bir lokmayı zorla ağzına tıkmaya çalışmamaktır.GÜVEN, size su getirmek için koştuğunda “Sen düşürürsün” deyip elini tutmamaktır.GÜVEN, çocuğun eşyalarını ondan izinsiz başkasına vermemektir.GÜVEN, “Ben sana yardım ediyorum” dediğinde onu hafife almamaktır.GÜVEN, çocuğun “Saçları bozulmuş” dediğinde “Ne olacak canım! oyuncak bebek işte” dememektir. Onunla birlikte taramaktır saçlarını.GÜVEN, çocuğun sözünü, sesini içinde duymaktır.GÜVEN, çocukça isteklerine çocukça nazarla bakabilmektir.GÜVEN, annesini – babasını her ihtiyacında, her seslenişinde yanında bulmaktır.GÜVEN, konuşmaya başladığında onu susturmamaktır.GÜVEN, “Korkuyorum anne!” dediğinde “Buradayım yavrum” deyip sarılmaktır.GÜVEN, kardeşi doğduğunda O’nu hemen büyütüp “Sen büyüdün, Abla oldun” dememektir.GÜVEN, çocuk merakla bir yere baktığında “Orda bakılacak birşey yok!” dememektir. Dakikalarca oraya bakmak demektir.GÜVEN, gece uyanıp yanına geldiğinde “Hadi yatağa dön” demeden ona sarılmak, onu yanınıza almaktır.GÜVEN, Tuvalet eğitimi verirken altına yaptığında “Gene mi?!” dememektir.GÜVEN, bir sürahi suyu bilgisayar masasına boşalttığında “Ne yaptın” diye çığlık atmamaktır.GÜVEN, onu evinde serbest bırakmaktır.GÜVEN, evi çocuğun rahat edeceği hâle getirmektir.GÜVEN, her sorusuna cevap vermek, bilmediğinizde ise “Bilmiyorum” diyebilmektir.GÜVEN, elindeki eşyayı hışımla çekip almamaktır.GÜVEN, çocuk etrafı seyrederken, sizin de aceleniz varsa, yakasından tutup zorla götürmemektir.Çocuk deyip geçmeyin programından güven duygusu konusunda aldığım notlardan…Peki sizce çocuğa GÜVEN duygusunu nasıl kazandırırız veya nasıl kaybettiririz?

22 Mart 2014 Cumartesi

Evde Çikolata Yapımı

Merhaba efendim,

Uzun bir aradan sonra sizlerle bir çikolata tarifi paylaşacağım...


Evde Çikolata tarifimize :


EVDE ÇİKOLATA TARİFİ
3 Kahve Fincan şeker
3 Kahve Fincan un
1 Kahve Fincan kakao
6 Taze köy yumurtası
125 gr. tereyağı 
1 Kahve Fincan süt.
1 paket vanilya

Yumurta ve şeker en az yirmi dakika kadar mikserde çırpılacak. Un, süt, kakao eklenip yeniden çırpmaya devam. En az 25 dakika bu karışım mikserde karıştırılacak. ( çikolatanın kıvamını bu karıştırma yönlendiriyor) asla zamanı kısaltmayın. Sonra tereyağ kısık ateşte eriyecek ve yanmamasına dikkat edin. Ilımaya bırakılmalı. Sıcak olmaması gerekiyor. Eritilen yağ tekrar karışıma ilave edilecek. Beş dakika karıştırıp, yağın karışımla bütünleşdiğinden emin olduktan sonra kalıplara buzdolabında dondurmaya bırakabilirsiniz. Yada tepsiye yağlı kağıt serip kaşık yardımı ile parçacıklar halinde yerleştirebilirsiniz. En az iki üç saat buzdolabında soğumaya bırakılmalı. İsterseniz fındık bile katabilirsiniz.

Ölçü isteğe göre çoğaltılabilir... Ben hep bu tarifin iki bazen üç mislini yapardım. Malum iki çocuk olunca .

Afiyet olsun...

11 Haziran 2013 Salı

Evde doğal cif yapımı..

Evde doğal deterjan tariflerimize bir yenisini daha ekleyelim istedim..

Oldukçada güzel bir tarif..
Teşekkürler Nuran Zembilciye bizimle paylaştığı için,


 Günlerdir biriktirdiğim yumurta kabukları ve sirkede beklettiğim limon kabukları ile cif yaptim. Ve ovdum. Sonuç mükemmel. 

Tarifi :20 yumurta kabuğu
 2 su bard.karbonat
4 limon kabuğu 
1 su bardağı sirke
(2 hafta limon kabuklarini sirkede beklettim.20 yumurta kabuğunu kurutup havanda ezdim. Limon kabuklarini süzekten döküp sirkeyi ayırdim. Ve bütün malzemeyi karıştırdım.iyice çalkalayıp istediğim kıvama gelene kadar sirke ekledim.)

30 Nisan 2013 Salı

Evde ıslak mendil yapımı

Değerli arkadaşıma bana tarifini yayınlama izni verdiği için teşekkür ediyorum..
Buyrun efendim,,,

 Ev yapımı ıslak mendil:
 Malzemeler: 1 kutu pamuk 1/2 su bardağı halis zeytinyağı 1 su bardağı içme suyu 1 kapaklı yassı saklama kabı Makas
Yapılışı: Önce su ve zeytinyağını cam kavanozda iyice çalkalayın. Çalkalamayı keser kesmez hemen resimdeki gibi pamuğu katlayarak kaseye yerleştirirken, her kata ayrı ayrı bu karışımdan arasıra çalkalamaya devam ederek dökün. Ağer çalkalamayı bırakırsanız hemen ayrışıyorlar çünkü. Son katı da döktükten sonra pamuğu ters çevirrek arkasına da kalanları dökün. Ben en fazla 3 kat yapıyorum ki kaba sığsın.
Elinizle bastırarak pamuğa karışımın iyice nüfuz etmesini sağlayın. Pamuğu fazla ıslatmayın, karışımımız damlamamalı. tam ıslak mendil kıvamındaki kadar ıslak olmalı. Sonra ilk kat pamuğu kaldırarak elinizle yanlardan çekerek 2 ye hatta benim yaptığım gibi 3 e ayırabilirsiniz. Böylece istediğimiz inceliğe de ulaşıyoruz. Akabinde makasınızla istediğiniz büyüklükte kesip kullanabilirsiniz. Bebişlerimizin popişine layık katkısız, tertemiz doğal ve yeteri kadar kayganlıktaki ıslak mendilimiz hazır. Üstelik yenidoğanlardaki sarı sarı kaka lekelerini bile ciltten kolayca tek sürüşte çıkarıyor. Bebeğimizin cildini örselemiyor. Pişiği de önlüyor. Kapağımızı her kullanımdan sonra kapatalım.
İyi günlerde kullanın.
Bir de bana iyilik için dua edin ;)
Sevgiler
Emine Ceylan




30 Mart 2013 Cumartesi

Çocukla Başetmenin Yolları


Çocukla Başetmenin Yolları

Çocukla baş etme yollarını bilen var mı? Bir çocuk nasıl susturulur, “Otur” deyince nasıl oturtulur, misafirlikte nasıl misafir gibi davrandırılır, nasıl istenilen her şey yaptırılır? Bu başlığı attığıma bakmayın, ben bu yolları bilmiyorum. Bunu yapmaya çalışan anne babaların ve çevrenin uyguladıkları yöntemleri de vicdanım kabul etmiyor.
Peki, sizce çocuk bir dert midir, baş edilsin?
Çocuğuyla baş etmeye çalışıp, amacına ulaşan bir tek anne baba göremezsiniz. Ama “Şunun kızı çok uslu, hiç kıpırtamaz; onun oğlu çok sessiz, hiç gıkı çıkmaz” cümlelerini duyar gibi oluyorum. İşte mesele çocuğa bakış açımızda saklı. Susan, sessizce oturan, konuşmayan, kıpırdamayan, sorgulamayan bir çocuksa umduğumuz, her şeyden önce kendi anne babalığımızı sorgulamamız gerek.
Eşimin bizzat yaşayıp anlattığı şu olay oldukça üzücü ve manidar: Bir gün araba pazarında gezerken, ağlayan bir çocuk görmüş ve bir süreliğine olaya kulak misafiri olmuş. 5-6 yaşlarındaki çocuk, hüngür hüngür ağlıyor. Polis amcalar gelmiş, yardım edecekler. “Gel, seni babana götürelim.” diyorlar, çocuk direniyor ve daha çok ağlıyor. “Arabayla yavaş yavaş gezelim, sen babanı görünce gösterirsin.” diye uzun süre dil döküyorlar. Çocuk “Yok ben, karakola gitmem.” diye feryat ediyor. Ağlaması babasını kaybetmekten ziyade, karakola götürülme korkusundan. Sırf yaramazlık yaptı diye “Bak seni polislere veririm, karakola bırakırım.” korkutma cümleleriyle kim bilir kaç kez adam edilmeye çalışıldı, kim bilir kaç kez onuruyla oynandı… Sonuç iç güvensizliği ile kimselere güvenemeyen, korkmuş, sinmiş, ezik bir çocuk.
“Ceza ile, korkutma ile çocuk adam olmaz. Ceza çocuğun duygu dünyasına zarar verir ve bir süre sonra da duyarsızlaşmasına neden olur.” diyor Anadolu Pedagojisi. Anlık ve geçici rahatlıklar uğruna, kaç çocuğun onuru harap edildi kim bilir? Her ortamda pek çok olayla karşılaşıyoruz her birimiz.
Varsayın ki bir hastanedesiniz. Dişiniz ağrıyor, kalabalık, bir saat oldu geleli ve hâlâ sıranızın gelmesini bekliyorsunuz. Karşınızda oturan hanımın çocuğu bir o yana, bir bu yana koşturuyor. Zaten yorulmuşsunuz, hastane kokusu, gürültü, kalabalık, bir de ağrılarınız… Bunca sıkıntı yetmiyormuş gibi “Bir de bu bacaksızı mı çekeceğim?” diye mi geçirirsiniz içinizden? Çocuk sürekli konuşuyor, zıplıyor. Ne yaparsınız? Sanki çocuğun başka bir seçeneği varmış gibi, çocuğa ters ters bakıp, annesine dönüp, “Ne ilgisiz kadın, şuna bak çocuğunu nasıl yetiştirmiş.” dercesine kadını gözlerinizle yerin dibine mi geçirirsiniz?
Bir de bu kalabalıkta sıkılıp, hoplayıp zıplayan çocuğun annesi olduğunuzu varsayın, o zaman ne yapardınız? Rahatsızlığınız var, mecburen geldiniz hastaneye, çocuğunuz da yanınızda bir türlü susmuyor, oturmuyor, herkesin gözü üstünüzde. Utanıp, sıkılıp, çocuğunuza sessiz tehditlere mi başlarsınız: “Sus bak bir daha dışarı çıkarmam.” Üzerinize çevrilen gözler artıp, mesele çözülmediğinde sesli tehditlere başlar, sonrasına bağırmalarınızı ekleyerek çocuğa karşı mücadeleye devam mı edersiniz?
İşte karşı tarafın beklediği an… Tabiri caizse; sahibinin taşladığı köpeği, herkes taşlar. Sizin of, puflarınızı gören el alem başlar çocuğa karşı tehdit, yalan, aldatma içeren konuşmalara. Ne polisin kötülüğü kalır, ne doktorun iğnesi… Amaç tek; çocuk yeter ki sussun. Herkes bir çocuğu alt etmek için seferber olur. Oysa gayeleri, çocuğu susturduklarında daha rahat konuşmaktır. Yapacakları onun bunun dedikodusundan daha mı zararlıdır çocuğun şen sesi? “Hiç kafam götürmüyor.” diyen teyzeler, amcalar nedense bir tek çocukların sesine karşı bu kadar hassaslar.
Bizim bile sıkıldığımız yerlerde çocukların bunalması doğal değil midir? Böyle ortamlar genellikle bol asabiyet, dedikodu gibi olumsuzlukların olduğu ortamlardır ve çocuklar negatif enerjiden çok çabuk etkilenirler.
Bazen sıkıntıdan, bazen de neşelerinden onlar hoplayıp, zıplayıp, koşacaklar. Bir çocuğa “Koşma!” demek, bir kuşa “Uçma!” demek gibidir. Çocuğu bir şekilde küstürüp, köşeye sinmesini sağlarsınız, ama kolunu kanadını kırmış olursunuz. Onurunu incitmiş, ruhunu yaralamış olursunuz. Çocuğun onuru kimin umurunda, değil mi? Günü kurtardık, sorun çözüldü, çocukla baş edildi(!)… Gerisi kimin umurunda…
Gücümüz bir tek çocuklara yetiyor çünkü. Bütün sıkıntılar birikir, komşuya kızarsın, eşine sinirlenirsin, ağrıların artar, ev işleri yorar, müdürden fırça yersin… Hepsinin son damlası çocuğun bir hareketi olur ve bütün hıncını ondan çıkarırsın. Nasıl olsa o bir çocuk, unutur, bir şeyden anlamaz, karşılık vermez. Biz büyüğüz ya(!), istese de veremez.
Ne kadar vicdansız oluyoruz bazen, fazlasıyla kibirli ve enaniyetli… Çocuklara yüklediğimiz negatifliklerle çocukların durdurulamaz ve bizi anlamaz olmaları çok doğal değil midir?
Çocuğumla yoldan geçerken elimden tutmasını istiyorum, araba geliyor. Kızım ise bu sefer elimi tutmak istemiyor. Bizim telaşımızı gören bir anne gözlerini açıp, kızıma bağırıyor, “Şiiişt doğru yürü bakayım.” Sonra çocuğum ağlamaya başlıyor. Bu hanım belli ki bana yardımcı olmak istedi ama yardım bunun neresinde? Ben de kalkıp deseydim, “Bak teyze çok kızdı, dövecek”… Çocuğumun bana güveni kalır mı? Sadece kendi iradesini kullanmak istiyordu ve fark edemediği tehlikeyi anlaması için bir kenara çekilip ona durumu anlatmam yeterli. Çocukları korkutarak adam edemezsiniz. Korkutmak, kandırmak onları ezer, sindirir. Bugünün ezilip küstürülen çocukları yarının mutsuz ve problemli insanları olmaya aday maalesef.
“Peki, çocukla nasıl baş edeceğiz?” diyenleri cevapsız bırakmayalım; çocukla baş edilmez, çocukla işbirliği edilir. Siz ona hanımefendi, beyefendi gibi davranırsanız ve yalanlardan, dolanlardan uzak tutar, masumiyetine saygı gösterirseniz, bakın nasıl da değişiyor herşey. Nasıl güzel anlıyorlar her bir cümlenizi, kendilerini nasıl doğru ifade ediyorlar… Ama önce onların çocuk olduklarını ve doğal olarak hangi ortamda olurlarsa olsunlar çocukluklarının gerektirdiklerini yapacaklarını kabul etmek gerek. Sıkıldıkları zamanlarda neden sıkılıyorlar, yorulduklarında ya da huzursuzlandıklarında neye ihtiyaçları olduğunu doğru anlamak gerek. Bu da çocuklara değer vermekle başlıyor. Kendi rahatımızdan daha çok onların ruhsal ihtiyaçlarını ön plana alabilmeli. Elalem baskısına rağmen, onlara nazik olabilmeli. Bütün olumsuzluklara rağmen, çocuğunuzla iletişiminizi ve kibarlığınızı gören çevre efradının çocuğa bakışı değişiyor.
Hastane konusuna geri gelirsek, böyle bir ortamda çocuğum sıkılmış ve hoplayıp zıplıyor ve herkesin sinirli bakışları üzerimde. Ben ne yapardım? Tehdit, kandırma, korkutma olmadan da onu rahatlatabileceğimin garantisini verebilirim, yeter ki anne çocuğunu tanısın. Orda çocuğuma bir oyun geliştirir ben de onunla oynardım. “Hadi beni yakala.” deyip, ben de koşardım. Ya da çantamdan bir kağıt çıkartıp, “Hadi seninle resim yapalım.” derdim. Ya da “Hadi etraftaki sarı renkleri bulalım.” …
O çocuğu hastanede saatlerce bekletmek onun seçimi değil ya da çok sevdiğimiz arkadaşımıza akşam oturmasına gitmek de onun seçimi değil. Mecburen ya da keyfen yanımızda oradan oraya sürüklediğimiz çocuklarımızın anlaşılmaya ihtiyacı var.
Karşımızdakinin küçük savunmasız bir insan olduğunu her an hatırımızda tutmaya çalışırsak, belki insafa gelir acımasızlaşan yanımız. Kendi rahatımızdan vazgeçebilmeye cesaretimiz yoksa, el alemin lafına kulağımızı tıkayamayacaksak çocukla baş etme telaşımız ömrümüzün sonuna kadar sürer, gider. Hayatı kendimize zindan ettiğimiz yetmezmiş gibi, çocuklarımızın geleceğine ellerimizle mutsuzluk ekmiş oluruz.
Çocukların misafirlikte misafir, hastanede hasta gibi davranmasını beklemek bizim yanlışımız. Çocuklar her yerde çocuk… Saygı görmek ve saygın nesiller yetiştirmek istiyorsak ister anne baba olalım, ister birilerinin el alemi; çocuklara saygı göstermeliyiz, hem de kendimize beklediğimizin çok daha büyüğünden.

Gonca Anıl

Not:Gonca hanıma yazısını yayınlamama izin verdiği için ayrıca teşekkürlerimi iletiyorum.Selamlar..

5 Mart 2013 Salı

Rahat bırakın bizi....


Anneler adına bu satırları yazmak istedim….

Hep annelere neden bu kadar sabırsızlar,neden bu kadar tahammülsüzler derken annelere ne çok haksızlık yaptığımızı farkettim…

Anneleri hiç anlamıyoruz-anlamayada çalışmıyoruz.

Anneler sabrı tükenmiş elektrik yüklü trafolar gibiler.Peki ne olduda bu hale geldiler.

Allah bütün çocuklarına yetecek kadar sabrı ve tahammülü anneye veririmiş.Peki bu annelik yeteneği nereye kayboldu,nerelere gittide geri gelmiyor bir türlü….

Ben gördüğüm sebeplerden sadece bir kaçını size yazayım istedim.

Annenin derdi bebekle başlamıyor ki,taa hamilelikte başlar dertler ve sorular!!!
       -Çocuğun cinsiyeti kız mı erkek mı?
Eğer kızsa
       -Hııı olsun canım kız çocuğu daha hayırlı diye teselli eder gibi söylemler başlar.

Anne bunu önemsemez gibi görünür ama bilinç altı kaydeder ilerde kullanmak üzere.

Doğum olur,eğer bebek şöyle en az 3.5 kilo değilse ayyy ne kadar zayıf söylemleri öncekilerin yerini almıştır bile…

Anne takmaz gibi gözükür ama için için üzülür de.

Sonra bebek sık sık emmek ister,kucaktan inmek istemez,yine başlar bizim çok bilen kesim ayy bu çocuk doymuyor mu,kucağa alıştırmışsın sen bunu,kokuna alıştırmışsın sen,sütün yetmiyor işte mama versene,biz kucağımıza bile almadan büyüttük havaları…

Anne yine önemsemez ama içinde şüpheler kurt gibi kemirmeye başlamıştır bile sütüm yetmiyor mu acaba soruları???(buna ne kadar dayanır bilinmez,yenilip mama vermesi an meselesidir)

Sonra bebek az kilo aldıysa hah biz sana demedik mi vermedin mama çocuğa bakamadın tavırları…

Geçer sonra bugünlerde,gelir çocuk 1 yaşına söylemler değişmiştir artık.
Merak dönemi başlamıştır çocuğun tabii bununla beraber kurcalamalar döküp saçmalarda beraberinde…
Yine başlar bizim çok bilmiş avareler sen buna çok yüzveriyorsun,hiç kızmıyorsun böyle çocuk mu olurmuş???muş muş muş yaniiii

Yine biraz daha insaflı olanlarda çekmece nasıl bantlanırda çocuğun ellemesi engellenir tarifi verirler yemek tarifi verir gibi.Offfff



Çocuk yatakta zıplar söylenirler,yerinde duramaz söylenirler,tabağı taşırken düşürür söylenirler,üstüne yemek döker söylenirler,kendini öptürmez söylenirler.

Her şeyi bilen bilge(!!) insanımız söylenecek bi şey bulmakta üstüne yoktur onun.
Eğer çocuk birde yemek seçiyorsa aman yandık ki yandık
     -Alıştırmamışki annesi,
     -Çocuk dediğin çorba yer,
     -Aaaa danone vermiyormusun !!!

Anne buna nasıl dayansın yahu bu kadınında bir kalbi var demez kimse nedense,1  susar 2 susar 3 susar birde bakarki o da söylenen bir anne olmuş çıkmış..

Çocuğunu yük görür olmuş.
Çocuk ağzıyla kuş tutsa yaranamaz artık anneye..

Bu milletin hiç işi gücü yokmu arkadaş söylenmekten başka,,,
Diyeceksiniz şimdi sizde bana Türkiyedeki işsizlik rakamlarından haberin yok mu senin…

Var efendim var da,ahkam keseceğimize proje üretsek,bilim çalışsak dünya devlerine girerdik zinhar..

Hep başkalarını eleştirirken birde kendimize bakalım..Bunları bizde yapmıyormuyuz??

Emin olun bundan çok daha fazlasını yapıyor/yapılıyoruz..

Anneleri rahat bırakın….Lütfen…

Not:İzinsiz alıntı yapılamaz..

1 Şubat 2013 Cuma

Hediye sahibini buldu,,,

Sabahtan beri nette sorun vardı sonucu yazamadım.Kusuruma bakmayın..

Efendimiz kitabının sahibi GÜLİ  isimli izleyicimiz..

Tebrik ediyorum kendisini ve goparadays@hotmail.com adresine maılle adres bılgılerını gondermesını rıca edıyorum..

Hepınıze ıyı hafta sonları..